Antik çağ Yunan felsefesinde , İnsan hayatının sonlu olması, insanı daha baştan mutsuz kılmıştır. Neredeyse ölüm kelimesinin geçtiği her cümlede, mutsuzluk ve kader kelimelerinin
yan yana olduğunu görürüz. Antik Yunan’daki bu hâkim düşünce, ölüm korkusunun insanı mutsuz kılan bir duygu olduğu Epikuros’un metinlerinde de görülür.Heraclitus ise :

" Ethos Anthropos Daimon " yani "insanın karakteri kaderidir" der. Homeros’un eseri, İlyada’da mutluluk ile ilgili olarak , ölümsüzlükten gelen mutluluk ile ölümlü olmaktan gelen kaygı ve tanrılara hayıflanma dikkat çeker. Akhileus ile Kral Priamos’un karşılaşmasında söylenenler: 

“Talihsiz ölümlülere tanrılar şu kaderi dokudu:

İnsanların, insanlığın akılla, bilgiyle mutluluk arayışı, ilk kez Gılgamış Destanı'yla dile getirilmiştir. Bilindiği gibi Gılgamış Destanı, Akat, Asur, Sümer gibi Mezapotamya ülkelerinde doğmuş, o ülkelerin diliyle işlenerek günümüze kadar gelmiştir. Yakın dostu Endiku'nun ölümü üzerine yıllarca yas tutan Gılgamış danışmanların, hekimlerin önerisine uyarak bilge kişi Utnapiştimi'yi bulup günahlarından, suçlarından arınmak, mutluluğun ölümsüzlüğün gizemini öğrenmek için yola çıkar. Bilge kişi Utnapiştimi'nin önerdiği uzak denizlerin dibinde bulunan, mutluluğu, ölümsüzlüğü sağlayan gizemli ota ulaşmaya çalışan Gılgamış dev dalgalı, fırtınalı denizleri, şiddetli, sürekli yağmurların deniz durumuna getirdiği dağları, tepeleri, ormanları aşar; denizde canavarlarla, karada devlerle savaşır. Utnapiştimi'nin sözünü ettiği gizemli otu bulup mutluluğa, ölümsüzlüğe ulaştığını sanan Gılgamış, otu ağzına götürüp yemeğe hazırlanırken, bir yılanın kapıp yutmasıyla umutlarını yitirerek ülkesine döner, mutsuzluğun, ölümün kaçınılmaz olduğunu kabul eder. Ancak mutluluğu ve ölümsüzlüğü ararken, Gılgamış'ın kazandığı bilgi, deneyim, görgü onun bilge kişi olmasını, günahlarından, suçlarından bilgiyle arınmasını sağlar. Böylece insanlık tarihinin başlangıcında mutluluğu, ölümsüzlüğü aramaya çıkan ilk insan, mutluluğa bilgiyle, bilgelikle erişir.