Uçan Balon’un Önlenmeyen Yükselişi 

Uçan balon’un yükselişi, çok büyük gücü olduğundan değil, gücünün önünde bir engel olmadığındandır. Bir çocuk ipini tuttuğunda veya bir ağacın yapraklarına takıldığında yükselemez.

Muhteşem kralın yükselişi de, gücüne boyun eğen, karşı koymayanlar sayesindedir. Kimse itaat etmezse kralın gücü, sıradan birinin gücüne indirgenir. Bu yüzden kral aklının ve bileğinin gücüyle birkaç kişiye üstünlük sağlar, itaat ettirir. Kendisine itaat edenlerle birlikte birkaç kişiyi daha ikna ederek (korkutarak, menfaat sağlayarak) gücünü artırır. İtaat etmeyenleri itaat edenlerin gücüyle itaat etmeye zorlar.  Önüne daha büyük bir engel çıkana kadar eklemlenerek, çığ gibi büyür. Tükürüklerinde boğulabileceği büyük bir kitleye hükmedebilmek, karşı koyma ihtimali olanlara karşı, kimsede olmayan güçleri varmış gibi davranmak inandırmak zorundadır. Kaldı ki kendiside inanır bazen bu duruma, ‘’şeyh uçmaz müritleri uçurur’’ sözündeki gibi ben neymişim diye düşünür. Bir sözüyle insanlar ölür, bir lütfuyla ihya olur. O artık insan bile değildir. Ya tanrıdır yada tanrının oğlu. Kendisi inansada inanmasada, emrindeki kitleler buna inanır. Binlerce yıl sonra toplumlar geliştikçe yeni fikirler yeni buluşlar, yeni dinler çıktıkça kralın tanrılığı kalmasada, yerini soyluluğa bırakır. Oda doğuştan gelen bir ayrıcalıktır ve yönetmesi için yeterlidir. Tanrı kral yerini aristokrat (soylu) krala bırakmıştır. Artık ayrı soyut bir tanrı vardır ve kral da O tanrıya bağlıdır, tıpkı diğer insanlar gibi, artık insanlar kralın tanrı olmadığını anlamışlardır. Kral artık tanrı olmasada tanrıyı kullanmaya devam eder. Tanrının dinini yayma bahanesiyle insanları savaştırır, gücüne güç katar. Ta ki merkantilist ekonomik sistemin gelişmesine kadar . Üretim ve ticaretin arttığı bu dönem soylu olmayan ama asker ve köylü de olmayan aracı tüccar, küçük sanayici den oluşan para birikimi olan burjuva sınıfı ortaya çıkar . Soylu olmayan bu sınıf, işçi ve köylülerle birlikte soylu krala karşı koyar, saray basılır, kral öldürülür, 1789 Fransız devrimi olarak tarihe geçer ve bu olay yeni çağın sonu, yakın çağın başlangıcı olur. Bunu takip eden yıllarda birçok krallık tarihe gömülür. Artık halk kendi kendisini yönetmek ister, ancak büyük kitleleri bir araya toplayıp birçok konuda karar almak , o dönemde internetin olmadığınıda düşünürsek imkansızdır.
Bu yüzden Roma şehir devletindekine benzer doğrudan demokrasi yerine, yarı doğrudan demokrasi (halkın kendisi yerine karar alması için vekil seçmesi ) sistemine geçilmiştir. Teknolojik gelişmeler sayesinde makine gücü karşısında, insan gücünün etkisi azalmaya başlar. Sermaye birikimi olan burjuva sınıfı üretim araçalarına (Makinelere) sahip olduğu için korkunç bir üretim gücüne de sahip olur. Makinenin gücü insanı ezer geçer. İşçi ve köylü açısından fazla bir şey değişmemiştir. Üretim şekli değiştiğinden köylü sayısı azalmış, işçi sayısı artmıştır. Yeni sistemde en çok parası olan kral gibidir. Kralın adı zamanla değişsede, ezen, sömüren, yöneten olarak karşımıza çıkar, ilkel toplayıcı yaşam biçimini bıraktığımızdan bu yana. Hem Machiavelli'nin dediği gibi "kral iyi olmak zorunda değildir, iyi görünmesi yeterlidir."
Bugün dünya servetinin %80 ine 68 kişinin sahip olması kalan %20 yi de 7.000.000.000 kişinin bölüşmesi de  bu yüzden değil mi? 

1kişinin serveti = 400 Milyon kişinin serveti. Tarih böyle kral görmedi.

Mavi yakalıların, beyaz yakalıların, köylülerin, siyasetçilerin, bürokratların, askerlerin, sanatçıların büyük bölümü 68 kişinin değilde, 7 milyarın yararına hizmet etse, uçan balonun ağaca takılması, balona iğne batması gibi, kralın gücü bir anda söner. Aksi takdirde hızla gelişen teknoloji karşısında yapay zeka ve robotlara sahip olan birkaç kişinin orta vadede insanlara çip takıp kontrol etmesi uzun vadede de robotların tamamen insanın yerini almasından sonra , sömürmeye bile ihtiyaç duymadığı dünyanın geri kalanını gereksiz sorun çıkaracak kalabalık olarak görme ihtimali yok mu sizce?

Burada insanlığın yararının nerde olduğu ve ne yapılması gerektiği sorunu karşımıza çıkıyor.

Tabi ki insanlığın yararı, temiz sağlıklı bir çevrede, sağlıklı ve mutlu yaşamaktan geçer.

İşte ‘’temiz, sağlıklı bir dünyada, nasıl sağlıklı ve mutlu yaşayabiliriz’’in arayışıdır ‘’Mutluluk Okulu’’

Engin S.