Çok partili rejimi, sınıfsal (işçi - Patron), etnik (Türk-Kürt-Roman-Laz vs.), dinsel, mezhepsel ve hatta takımsal (F.Bahçe-G.saray-Beşiktaş-Trabzon vs.) ayrımcılık ve çatışma rejimi sandık yada bize bunlar dayatıldı ve düşünmeden kabullendik, koşullandık !

Aklını kullanmaya başladığından beri insanoğlu, aç kaldığında başkasının elindekine göz dikmiş, zorla veya kurnazlıkla onu elde etmeye çalışmıştır. İnsanoğlunun egosu geliştikçe açlığın yanısıra açgözlülükde, başkasının elindekine göz dikme nedeni olmuştur. Devletlerin, klanların binlerce yıllık tarihi bu temelde şekillenmiş, şanlı denen tarihler bu temel güdülerle yazılmıştır. Başlangıçta yöntem aynıdır zorbalık ve kurnazlık. Zamanla hak kavramı gelişmiş, hukuki kavramlar gelişmiş, zorbalık ve kurnazlığın yanında yerini almış ama henüz milyonlarca yıldır var olan zorbalık ve kurnazlığın yerine geçememiştir tam olarak.

Yukarıda anlatılan nedenlerle devletler, şirketler, organize güçler, başkasının elindekilere göz diktiklerinde, bazen zorbalık daha çok kurnazlıkla, hukuki ve siyasi sistemleri de kullanarak, amaçlarına ulaşmışlardır. Sömürü yöntemleri geliştikçe gelişmiş akla zarar usuller geliştirilmiş, sinemalarda 25. kare diğer adıyla subliminal reklamlardan tutunda, başka ülkelerde gençken devşirip eğitilip koza yapılıp 20 , 30 belki 40 yıl sonra kendi çıkarlarına çalışacak insanlar yetiştirmeye kadar çok çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Başka ülkelerde kendi çıkarlarına yakın iktidarları desteklemek hatta oralarda para, ideoloji ve silah gibi yardımlarla ihtilal yada terör yaptırmak, basit yöntemler olarak kullanılmakta, daha teknik olarak, 1 gr polonyumla yüzlerce insan iz bırakmadan öldürülebilmekte, başka bir kimysal madde verilen  insan kendi kendisini öldürmektedir. Çok azına değinebildiğimiz bu yöntemlerden klasik olanlarıda, sınıfsal, etnik, dinsel , mezhepsel ayrımcılıkları körükleyerek insanları birbirine kırdırıp zayıflatarak sömürüye açık zayıf toplumlar oluşturmak, bütünüyle yutulamayan ekmeği parçalayıp yutmakdır.

Dinlerin toplum yaşamındaki öneminin çok büyük olduğu, sömürenlerin dikkatinden kaçmamış, saf dini duyguların sömürüye ne kadar açık olduğunu binlerce yıl önce anlamış ve kullanmaya başlamışlardır. Bugün dahi dinlerin toplum üzerindeki gücü, sömürenleride bu yolu kullanmaya sevketmektedir. Yeni dinler yaratılmakta yada var olanların farklı yorumları ile işlerine geldiği gibi insanlar sevk ve idare edilmektedir. Bunlar için sahte din adamları yetiştirilmekte ve halkı etkilemesi için her türlü destek verilmektedir. Beş yıldızlı otellerdeki din ayinlerinden tutun, tarikat evlerindeki toplu intiharlara kadar gazete haberlerinde gördüğümüz olaylar bu tür çalışmaların su üstündeki yüzüdür sadece.

Sadece din değil, aidiyet duygusuda sömürüye açıktır. Etnik aidiyet, takım aidiyeti, grup aidiyeti. Duygular (aidiyet gibi) amigdalanın (ilkel beynin) ürünü olduğu için kandırılmaları, sömürülmeleride kolay olur. Korteksin (beynin en son gelişmiş kısmı) ürünü olan düşüncenin kandırılması ve sömürülmesi ise oldukça zordur yüksek zeka ve çaba gerektirir. O yüzden toplumların duygularına (ilkel beyinlerine) hitap ederler. Güçlü duygular, ( korku, aidiyet gibi ) düşünmemize sekte vurur. Duygular iyiye de kötüye de kullanılabilir, önemli olan duygular üzerinde aklın hakimiyetini sağlayabilmektir. Aklını kullanan daha sağlıklı nesiller için, ana rahminden itibaren çocuğun iyi beslenmesi ve doğduktan sonra korteksi geliştirecek eğitim ve öğretimi alabilmesi ve daha önemlisi, hayvan döllenmesine gösterilen özenin (et-süt verimi, hastalıklara dayanıklılık, dengeli ve yeterli beslenme açısından), insan için de gösterilmesi ve evlilik öncesi alınan bulaşıcı hastalıklarla ilgili sağlık raporuna, genetik rahatsızlıkların da eklenmesi,  toplumsal ve bireysel olarak doğru değerlerin benimsenmesi, öğretilmesi gerekir.

Aç gözlü insan toprağı sömürürken toprağı öldürür, denizi sömürürken balık neslini tüketir, insanı sömürürken onu aç yoksul bırakır hatta öldürür (bakımsızlıktan, hastalıktan, savaştan).

Oysa çocuk anneyi, bitki toprağı sömürdüğünde ne anne ne de toprak ölür. 

Bu gün temiz su, temiz hava, temiz gıda bulmakda zorlanıyorsak, düşünmek gerekir. Biz bu hale nasıl geldik ?

Sonuç olarak biz bu hale ''DÜŞÜNMEDEN'' geldik !

Engin S.