1-İç Engeller:

a)Temel İhtiyaçlarımızın karşılanamaması; Temel ihtiyaçlarını karşılayamamış birinin mutlu olmasını bekleyemeyiz. Karnı tok, gazı alınmış, altı temiz, sevgi ve güven ihtiyacı karşılanmış bir bebek eğer hasta değilse güler, mutludur; bunlardan biri eksikse ağlamaya başlar, mutsuz olur...

   Yaş ilerledikçe ihtiyaçlar çeşitlenmeye, çoğalmaya başlar (öz güven, statü, saygınlık, kendini gerçekleştirme gibi), hatta gerçekte ihtiyaç olmayan ihtiyaçlar çıkmaya başlar. Bu sonradan çıkan ihtiyaçlar genellikle dışarıdan bize dayatılan ihtiyaçlardır, özellikle reklamcıların işi ihtiyaç yaratmaktır, daha doğrusu bizim duyularımıza hitap ederek, psikolojik zaafiyetlerimizi kullanarak bizlerde, olmasada olur şeyler için, olmazsa olmaz duygusu ve sahip olma isteği yaratırlar. Kapitalist sistem ihtiyaca uygun üret mantığını dahada ileri götürerek ürettiğine ihtiyaç hissettir aşamasına çoktandır gelmiş, örneğin ihtiyacından fazla giyeceği olana, yeni moda algısı yaratarak ihtiyacı olmayan ürünleri de satmayı başarmıştır. Bu yeni model araba içinde, cep telefonu içinde, yazlık ev, kışlık ev, yat, uçak gibi bir çok şey için de böyledir. Bu şekilde artan ihtiyaçları karşılayabilmek de kolay değildir. Bir ömür çalışıp karşılanamayan ihtiyaçlar(!) ve bu mücadeledeki stress, arkadaşlık ve dostluklardaki kayıplar, yaşamı ıskalama, giderek yaşlanma insanı mutsuz etmektedir. Görülen o ki, yaratılan suni ihtiyaçların giderilmesinin mutluluğumuza yararından çok zararı vardır.

   Oysa ki: Temel ihtiyaçları karşılanan bebek nasıl mutlu gülücükler dağıtıyor ailesine de neşe kaynağı oluyorsa , temel ihtiyaçları karşılanmış bireyde kendisi ve çevresi için mutluluk kaynağı olur. Burada esas konu temel ihtiyaçların doğru belirlenmesidir. Psikolog Maslow 1943 yılında  '' İhtiyaçlar Hiyerarşisi '' adı altında bir piramit şeklinde temel ihtiyaçlarımızı belirlemiştir

Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine günümüzde , "Bilme ve Anlama İhtiyacı",  "Estetiksel İhtiyaçlar" ( Müzik, Sanat, vb.) gibi yeni basamaklar eklenmiştir. Bilim dogma değildir, her zaman geliştirilebilir.

Temel Fizyolojik İhtiyaçlar :(Nefes alma, Beslenme, Boşaltım, Cinsellik vs.) Maslow'a göre "Temel Fizyolojik İhtiyaçlar" karşılandığında bir üst basmaktaki ihtiyaç devreye girer , o da karşılandığında bir üst basmak ve sonunda en üst basamak olan "Kendini Gerçekleştirme" ihtiyacı ön plana gelir. Örneğin, bir insan çok susamış ise o insan için en önemli ihtiyaç susuzluğunu gidermektir. Maslow bunu ''en güçlü gereksinim'' olarak adlandırmıştır. Eğer aynı susamış insan aynı zamanda nefessiz kalırsa, bu durumda öncelikler değişecek daha temel fizyolojik ihtiyaç olan nefes alma gereksinimi ''en güçlü gereksinim'' olacaktır.

Güvenlik İhtiyacı: Bireyin kendisini ve yakınlarını tehlikeden uzak tutma ihtiyacı. Fizyolojik ihtiyaçları karşılanan birey 2. sırada olan güvenlik ihtiyacını karşılamaya çalışır. Oysa aç kurt'un tehlikeyi göze alıp şehre inmesi gibi, aç insan da ekmeği için bir takım riskleri göze alır (İş kazası vs.)

Sevgi ve Ait Olma İhtiyacı: Sevme, sevilme, başka insanlarla yakın ilişkiler kurabilme, sosyalleşme, bir yere ait olma, benimsenme.( Bir yere ait olma, güvenlik ihtiyacından kaynaklanıyor olabilir: hayvanların sürü oluşturarak kendilerini korudukları gibi insanlarda kendilerine yakın bir grup içinde kendilerini daha güvende hissederler.) 

Statü , Saygınlık İhtiyacı :Maslow bu ihtiyacı insanın kendine duyduğu saygı ve başkalarının saygısı şeklinde iki alt gruba ayırır. Kendine saygı duyan insan, güçlü olmak, başarmak, olgunlaşmak, ustalaşmak, kendine güvenmek, bağımsız ve özgür olmak ister. Başkalarının saygısını istemede ise tanınma, statü ve prestij elde etme, önemli olma, üstün olma gibi istekler söz konusudur.

Kendini Gerçekleştirme:  Kendini gerçekleştirme ihtiyacı dışındanki bütün ihtiyaçlar giderilmelerinin ardından davranış üzerindeki etkileri azalırken, aynı durum kendini gerçekleştirme için söz konusu değildir. Bu aşamaya kadar gelebilmiş biri için kendini gerçekleştirme ihtiyacı davranış üzerindeki etkisini sürekli ve arttırarak devam ettirebilir. Çünkü kendini gerçekleştiren insan kendi potansiyelini ve gizli güçlerini keşfetmek için sürekli bir çaba içinde olur. Bu durum bireyin üreterek ve zevk alarak bütün potansiyelini kullanmasıyla devam eder. Kendini gerçekleştirmiş insan, özellikleri ile diğer insanlardan faklılaşmış ve Moslow'a göre de böyle bir insanın güdülenmesi alt düzeyde güdülenmelerden ayrılmış ve tamamen insanın gelişmesine yönelik güdülenme insana hakim olmuştur.

b)Korkularımız:Eğer gerçek bir tehlikeye dayalı ise bu durum yukarıda belirtilen temel ihtiyaçlardan "Güvenlik İhtiyacı" nın karşılanamadığı anlamına gelir ki, güvenli bir ortamın sağlanması  ile giderilebilir. Bunun dışındaki korkularımız varsa bunlardan kurtulmalıyız. Örnegin: ''çok güldüm aglayacagim'', ''seversem sonunda üzülürüm'', '' ya sevgime karşılık bulamazsam'', ''ya beni begenmezse'', ''ya günaha girersem'', ''ya başaramazsam'', ''ya hata yaparsam'', ''ya mutsuz olursam'', ''ya başıma kötü birsey gelirse'', ''ya elalem bir şey derse'', ''psikologa - psikiyatriste gitme korkusu(utanma)'' ve sair sayısız korkularımız mutlu olma ihtimalimizi elimizden alır. Bu korkularımız olmazsa mutlu olacagımız kesin değildir ama bu korkularla mutluluğa sans tanımayacagımız kesindir. (Piyango bileti almayana ikramiyenin çıkmayacagının belli olmasi gibi, korkularımızın da bizi mutsuz edecegi bellidir.)Bunun gibi gereksiz korkularımızdan kurtulup mutlulugumuza sans tanımalıyız (bana çıkmaz dememeliyiz, ya çıkarsa :) Bu arada gerçek tehlikelerden kaynaklanan korkular hayat kurtarabilir, burada bahsettiğimiz korkular arkasında gerçek tehlikeler olmayan beynimize yanlış işlenmiş boş korkulardır, bunlardan kurtulmamızın yolu, doğru telkin ve yavaş yavaş korkuların üzerine gitmektir.Bu konuda Prof.Dr. Özcan Köknel'in ''Korkularımız''adlı eseri ve benzer kaynakalardan yararlanılabilinir.

c)Hastalıklar; Dişimiz ağrırken mutlu olamadığımız gibi, depresyondayken mutlu olamayız (manik depresyonun manik halinde degilsek). Ne yazıkki toplumumuzda psikiyatrik rahatsızlıklara gereken önem verilmemektedir. Agır olmayan psikiyatrik rahatsızlıklar çok yaygın oldugu için bizlere bu durum normal gelmekte dolayısı ile tedavi istenmemektedir. Bu durum mutluluğumuzun önündeki en önemli engellerden biridir. Kimi zaman bir tanıdıgımız, her türlü check up tan muayeneden geçtigi halde herhangi bir hastalık bulgusu yoktur fakat sikayetleri devam etmektedir bu durumda bile bir psikiyatriste gitmeyi düsünmez çogu insan. Düşünmez çünkü bu şikayetlerin psikiyatrik bir sorundan da kaynaklanıyor olabileceğini bilmez, kırık kanatlıların solunum sistemini öğreten eğitim sistemimiz sağlığımızla ilgili fazla bilgi vermez.

d)A tipi davranış biçimi; Kısaca mükemmeliyetcilik, titizlik, başkalarının sorumluluğunu alma ve en önemlisi olayların negatif yönlerini daha çok görme eğilimi  olarak tanımlayabiliriz. Olayların negatif yönlerini görme eğilimi, en kötüsüne hazır olup, iyisi olursa sevinme, her durumda ayakta kalama isteğinden kaynaklansa da, daha fazla strese neden olduğundan, stres altında mutlu olamayız. Stresle başa çıkma yöntemlerini öğrenmeli, davranış biçimimizi gerektiği kadar değiştirmeli, kendimize ve çevremize zarar vermeyecek hale getirmeliyiz. (Bu konuda ayrıntılı bilgi Prof.Dr Zuhal Baltaş & Prof.Dr. Acar Baltaş ‘ın kaleme aldığı ‘’stres ve başa çıkma yolları’’ adlı eserinden veya benzer kaynaklardan edinilebilinir.) A tipi davranış biçimine sahip olanlar, genellikle B tipi davranış biçimine sahip olanlara nazaran daha az sosyal ilişki kurarlar oysa sosyalleşme temel ihtiyaçlarımızdandır, doğru kişilerle doğru zamanda karşılanması gerekir. 

e)Beynimize yüklenmis, yanlış bilgiler; Bizi mutlu etmeye uygun olmayan yanlış bilgiler olabilir. Örneğin, ''istediğim şeye çok kolay ulaşırsam mutlu olurum'',  "şu olursa mutlu olurum" veya " kendimi en kötüsüne hazırlamalıyım" gibi.

Oysa kolay elde edilen şeyler pek de mutluluk vermez çoğu zaman. Mutlu olmak için ön şart koşmak, mutluluğu ertelemek de bizi mutlu etmez. Bizim mutlu olmamızın önündeki belli başlı içsel düzeltilebilir engellere (korkulara, yanlıs bilgilere, düşünme biçimimize) beynimizdeki virüsler dersek, bu virüslerden kurtulmanın yolu, bizi mutsuz eden korkularımızdan kurtulmak ve yanlıs bilgilerimizi doğru bilgilerle değistirmektir. En önemlisi düşünme biçimimizi dolayısı ile davranış biçimimizi bizi mutluluğa götürecek şekilde pozitif yönde değiştirmeliyiz. Korkularımızdan kurtulmak derken kastedilen, yukarıda saydıgımız bize zararı olan korkulardır, yoksa bizi gerçek tehlikelerden koruyan korkularımız değildir. Korkularımızdan kaçarak kurtulamayız, yenmek için yavas yavas ama azimle korkularımızın üzerine gitmeliyiz. Bu konuda Prof. Dr.Özcan Köknel'in ''Korkularımız'' adlı eseri yol gösterici olacaktır. İstediğimiz her şeyi kolayca elde edersek mutlu olacağımızı zannederiz, oysa kolay elde edilen şeylerin sevinci çok kolay ve kısa olur, her istediği alınan çocuk her şeyden kolayca sıkılır. Oysa belirli bir zorlanma ile elde edilen şeylerin sevinci daha büyük biraz daha kalıcı olur, zaten bedenimizde belirli ölçüde zorlanmadan sonra mutluluk hormonu salgılar (bunun nedeni kaslarımızdaki ağrıyı dindirmek olsada...), bunu zorlu bir koşudan veya başka bir fiziksel aktiviteden sonra duyabiliriz. 

Okul bittiğinde, iyi bir işim olduğunda, zengin olduğumda veya şu olduğunda, mutlu olurum gibi mutluluğu ertelemeler, insanı mutlu etmediği gibi mutsuzluğu kronikleştirir. Zengin olduğunuzda mutlu olacağınızı düşünüyorsanız, hiç zengin olamayabilirsiniz veya zengin olana kadar geçen sürede, mutlu geçebilecek koca bir ömrü kaçırdığınızı farkedebilirsiniz. 

Kendini "en kötüsüne hazırlama" düşüncesi iki tarafı keskin bıçak gibidir, kötü olasılıklara hazırlıklı olmak bizi tehlikelerden korur ama, ucunda ölüm yoksa abartmamak gerekir. Bir şey gerçekleşene kadar olumsuz beklenti içinde olmak bizi strese sokar, mutsuz oluruz, sonuç iyi olsa, sonunda iyi hissetsek bile, süreç sonuçdan uzun olacağı için, daha uzun süre mutsuz olmuş oluruz. Bunun yerine iyi beklenti içinde olarak da tedbir almayı deneyebiliriz. 

f)Beslenme bozuklukları ve hareketsizlik: Yeterli ve dengeli beslenememek, yeteri kadar güneşe çıkmamak, yeteri kadar hareket etmemek de mutluluğumuzun önündeki  önemli engellerden biridir. Son zamanlardaki araştırmalar barsaklarımızın seratonin (Mutluluk hormonu) üretimindeki önemini vurgularken, barsak florasına dikkatleri çekmiş dolayısıyla barsaklarımızın sağlığı mutluluğumuzla ilişkilendirilmiştir. Barsak floramızı korumak için gereksiz antibiyotik kullanımından sakınmalı, doğal fermente gıdaları, lifli besinleri de içeren dengeli ve yeterli beslenmeye özen göstermeli, aşırı şeker tüketiminden kaçınmalıyız.

g)Karşılanamayan beklentiler: Beklentilerimizin karşılanması mutlu, karşılanmaması ise mutsuz eder. Karşılanamayacak beklentiler içine girmek, hayal kırıklığını, mutsuzluğu getirir. Öyleyse, mutlu olmak için, beklentilerimiz gerçekçi, karşılanabilir olmalı. Medyada görülen abartılı yaşamları gerçekmiş gibi algılayanların, hayalperestlerin, hayattan beklentileri de yüksek olur ve bu beklentiler karşılanamadığında mutsuzluk getirir. Hayal kurmak güzeldir ama imkansız hayaller, mutsuzluk getirir.

2-Dış Engeller:

a)Ailemiz, arkadaşlarımız ve içinde yaşadığımız toplumun sorunları; İçinde bulunduğumuz toplumda sağlıksız insanlar olabilir , bunlardan kaynaklanan çeşitli sorunlar bizleri de çeşitli derecelerde etkileyebilir. Burada bizim yapmamız gereken çözebileceğimiz sorunları çözmek, çözemeyeceğimiz sorunları ise ya kabullenmek yada, çevreyi değiştirmektir.

b)Savaslar, dogal afetler, bireysel ve örgütlü şiddet, Salgın Hastalıklar, Çevre Kirliliği; Bu tür olumsuzlukların olmaması için makul çaba gösterilmeli, düzeltilmesi zor olduğu için, bu durum için de kabullenme veye kaçma seçeneklerinden biri değerlendirilmelidir.

c)Ekonomik ve siyasal sistemin sorunları; Yönetim şekli yarı doğrudan demokrasi de olsa monarşi de olsa yönetenlerin görevi halkın mutluluğunu ve refahını sağlamaktır. Monarklar halka hesap vermek zorunda olmadıkları için, demokratik yöneticiler ise demagoji yapmayı, propagandayı daha kolay buldukları için zor olan bu görevlerini pek umursamazlar, umursayanlar ise globalleşen dünya düzeninden bağımsız daha iyi bir düzen yaratmanın zorluğu ile yeterince baş edemezler.

 

Oysa araştırmalar göstermektedir ki, az geliri olmak değil, ekonomik sistemdeki bozukluklar ve gelir adaletsizliği insanları mutsuz etmektedir. Temel ihtiyaçalarını karşılayabilecek kadar geliri olan insanlar eğer çevresinde aşırı gelir farklılıkları yoksa mutlu olabilmektedirler.

Gelir adaletsizliği mutluluğumuzun önündeki engellerden sadece biridir, abartılmamalıdır, düzeltmeye gayret gösterilmelidir.

Mutluluğumuzu engelleyen dış faktörleri düzeltemeyebiliriz ama iç faktörleri düzeltebiliriz. Mutluluğumuz ,dünyanın ne olduğundan çok, bizim O’nu nasıl algıladığımızla ilgilidir ve doğuştan getirdiğimiz özelliklerin etkisiyle kimimiz sıcak kanlı, kimimiz ciddi (veya soğuk) olarak tanınabiliriz, sıcak kanlı, neşeli dediğimiz tipler serotonin (mutluluk hormonu) salgısı bakımından şanşlı doğan kişilerdir, fakat doğuştan bu şansa daha az sahip olanların da sonradan doğru bilgiyle, düşünce ve davranışlarını geliştirerek bu farkı kapatmaları büyük ölçüde mümkündür. ‘’Kimine sivri sinek saz, kimine davul zurna az’’ özdeyişi vurdum duymazlığı anlatmakla birlikte kişilerin olaylara verdiği tepkilerin biribirinden farklı olduğunu da vurgular. Klasik örnekte olduğu gibi aynı bardağa bakan iki kişiden biri yarım bardak dolu su görür, diğeri ise bardağın yarısının boş olduğunu. Oysa bardak aynı bardak ama, algılayanların algılamaları farklı. ’’Bu bardağın yarısı boş’’ diye bağırana "A" , ’’yarım bardak su buldum ’’ diye sevinene "B" dersek, A’nın mutlu olma şansı B’ye gore çok daha düşüktür. Herkes, kendi kapısının önünü temizlerse sokak temiz olur  kendini düzeltirse, toplum temiz olur. Herkes mutluluğunu engelleyen iç faktörleri ortadan kaldırırsa, dış faktörler en aza iner. İnsanlar mutlu olur !

Engin S.